31 Ekim 2012 Çarşamba

The Tall Man-Sır





 
 
  Eskiden pek severdim korku, gerilim dolu filmleri.Kimi sahnelerinde gözlerimi, kulaklarımı kapatsam da izlerdim.Bir süre izlemediğim dönem de oldu.Sanırım bir çok filmde aynı konunun işlenmesi sıktı beni.
  Bir grup gencin bir dağ ya da göl evinde mahsur kalıp sırayla ortadan kaybolduğu veya kolu, bacağı, kafa derisi kopan, sırtından bir kancaya takılarak psikopat bir adam tarafından işkence edilen insanların olduğu filmler çoktur.Bir süre sonra ne olacağı da tahmin edilir bu filmlerde.
Tabi bunların yanında izlemekten keyif aldığım beni gerçekten gerebilecek filmler de yok değil.
 
  Uzun bir korku, gerilim filmi arasından sonra dün gece izlediğim bir film "The Tall Man".Afişini ilk gördüğümde kesin elinde bıçak ya da balta ile insanları öldüren bir adam var dedim ve yanıldım.
 
  Hemen çok kısa bahsedeyim
 
  Filmdeki kahramanımız Julia küçük bir köyde hemşirelik yapıyor ve oğluyla yaşıyor.Köyde küçük çocuklar ortadan kaybolmaya başlar ve bunu uzun boylu bir adamın yaptığına inanılır.Bir gece Julia'nın oğlu da kaçırılır.Oğlunu bulmaya çalışırken de saklı kalmış sırlar ortaya çıkmaya başlar.
 
  Gerçekten sürprizlerle dolu bir filmdi ve sonuna kadar şaşırtıcıydı.Bu filmi sevmeyenler de olmuştur, kötü mesaj verdiğini düşünenler de.Ama izlenmeyecek bir film değildi.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Sarı Sonbahar...


Yaz mevsimi ile kış arasında bir geçiş mevsimidir sonbahar
23 Eylülde başlasa da geç hissettirmiştir kendini
Kışın habercisidir
Kışa hazırlık yapılması için uyarılar verir

Doğada bir telaş vardır
Ne de olsa uzun, soğuk bir uyku var önlerinde
Ağaçlar yeşilden sarıya boyanır.
Mevsim değişti ya kostüm değiştirmek gerek

Yaprakları döküldükçe zehirlerinden arınırlar.
Büyük bir yük kalkar üstlerinden

Hava sürekli değişir sonbaharda.
Giysi seçmek bile zorlaşır
Az biraz yağmur,  rüzgar estikçe de çokça yaprak yağar gökyüzünden

Yürürken ezilen yapraklardan çıkan ses kuş cıvıltılarına karışır
Son kuşlardır uçuşanlar

Şehrin rengi başkadır artık
Manavdaki meyvelerin rengi bile değişmiştir
Heryerde sarı bir örtü

Kimine göre huzur kimine göre hüzündür sonbahar
Ne sıcaktır ne soğuk
Güneş bazen saklar kendini bulutların arasına bazen de göz kırpar
Deli gibi coşar yağmur.Ardından bulutlara taç yapar gökkuşağından

Yürüyüşlerin yaprak çıtırtıları arasında anlam kazandığı mevsimdir
Hüzünlü bir huzur veren..






12 Ekim 2012 Cuma

Dünya Ninnileri/Lullabies of the World

Bebeklerin ilk duyduğu ezgidir anne sesinden ninniler.
Ağlamasını durdurmak için veya uyutmak için mırıldanılır.
Bazen huzur verir insana bazen de hüzünlendirir

Kimi zaman bilinen ninnileri söyler anneler kimi zaman da kendi uydurur
Bir çok annenin vardır kendi uydurduğu ninniler.
Bebeğiyle konuşur gibi söylediği.

Türkçe ninnilerin dışında annelerin bebeklerine dinletebilecekleri bir de Dünya Ninnileri var.Epeydir var aslında. Büyüklerin bile ilgisini çekebilecek ninniler.
Bazı ülkelerin kendi dillerinde söylenmiş ve animasyonlarla birleştirilmiş ninnilerden oluşuyor.Bizim herkesin bildiği ve annesinden dinlediği ninnimizi Mircan Kaya seslendirmiş.

Hem ninniler hem de animasyonlar etkileyici ve de ilginç.Rus yapımcı Elizaveta Skvorcova yönetmenliğini yapmış.Şimdiye kadar 20 tane yapılmış.Hangileri var buradan bakılabilir.

Cut-out animasyon tekniğiyle yapılmış.Kesme ve çıkarma yapılıyor.Figürler kağıt veya metal üzerine çiziliyor ve kesilip çıkarılıyor.Daha sonra da kamera altında hareket ettiriliyor.Figürler bizim Hacivat-Karagöz gibi parçalardan oluşuyor.Baş, boyun, gövde, kollar ve bacaklar ayrı ayrı kesiliyor ve çeşitli tekniklerle birleştiriliyor.
Bu teknik figürlerin hareketlerini de sınırlamıyor değil.Haliyle hikayeleri de sınırlıyor bu durum.ama yine de değişik, ilginç, güzel şeyler ortaya çıkmış.

Bizim ninnimizin dışında benim favorim Fransa'nın ninnisi oldu.İki gün önce öpüp kokladığım canım Bulut'umun da favorisi Afrika ninnisiymiş.Annesi Ayşegül çok sevdiğini söyledi.

Bakalım sizin favoriniz hangisi olacak:)







9 Ekim 2012 Salı

Dünya Posta Günü



Bugün Dünya Posta Günü.Sessiz sedasız anılan bir gün.Mektuplaşmanın, kartpostal göndermenin neredeyse tükendiği bir zamanda bu günü anımsamak istedim.

Ülkemizin de üye olduğu ve 191 üyeden oluşan Dünya Postalar Birliği İsviçre'nin Bern kentinde 9 Ekim 1874 tarihinde kurulmuş.Her yıl 9 ekimde Dünya Posta Günü kutlanır olmuş.

8-10 ekim arası Ankara, İstanbul  ve İzmir'de özel pul sergileri düzenlenecek.Ayrıca özel tarih damgalı zarflar da satışa çıkacak.İlgililere duyurulur.

Artık postacıların mektup, kartpostal getirmediği bir dönemde, herşeye rağmen ayakta kalan bir sektör ve günü kutlu olsun:))

Bilgi için PTT

5 Ekim 2012 Cuma

Büyümeyen Çocuk Cin Ali...


   1970 ve 80'li yıllarda bir çok kişinin kahramanı olmuştur Cin Ali.

   Çocuklar okumayı kolay öğrenebilsin diye 1968 yılında bir ilkokul öğretmeni Rasim Kaygusuz tarafından yaratılmış bir kahraman.Selçuk Seymen de resimlemiş.Rasim Kaygusuz Anadolu'yu köy köy, kasaba kasaba dolaşarak kitapları tanıtmış ve sevdirmiş.

  Yaramaz, maceradan maceraya koşan, başında kasketi olan ama giysisi olmayan birkaç çizgiden oluşan bir karakter.Zaman  zaman görünümünde değişiklikler yapılmış.Papyon takmış, ayakkabı giymiş.Hep başucu kitabı olmuş bir çok çocuk için.Çöp adam şeklinde olduğu için kolayca çizilebilmiş ayrıca çocuklar tarafından.

   Okul müfredatındaki macerası artık ilgi çekmediği için 2005 yılında son buldu.Günümüze uygun, çocukların ilgisini çekecek şekilde dizayn edilip tekrar raflardaki yerini alacağı günü iple çekmekteyim.



 
   10 kitaptan oluşuyor Cin Ali serisi.Her kitabın kapağı ayrı renk.Sayfalarında renk kullanılmamış. Sadece son sayıda turuncular var yer yer.Birinci sayının kapağını açınca ilkokul öğretmenlerine tavsiyeler var.
 
   Tüm kitaplarda resimlerin altında noktalı çizgilerle boşluklar bırakılmış çocuklar tarafından doldurulacak.Neler neler yazılabilir.Ot, at, Suna, anne, araba, kedi, sandalye, masa, topaç, kova, havuz, taksi, salıncak....
 
   Kitaplar kolaydan zora doğru sıralanmış ve sıra ile okutulması gerektiği de vurgulanmış.
 
   Ben Cin Ali ile ilkokula başlamadan tanıştım.Dayımın kitaplığında serinin birkaç kitabı vardı.Dikkatle incelerdim resimlerini.Kızların eteklerini, saçlarını, ağacı, masayı boyamışlığım vardır.
 
   İlkokula başlayınca başka bir Ali aldırdılar bize. O da 10 kitaptan oluşuyordu.Ama Cin Ali değildi.
 
  Hep aklımda kaldı.
  Üniversite yıllarında tesadüfen eski test kitapları satan bir kitapçıda rastladım.Heyecandan ne yapacağımı bilemedim.Hemen içlerinden en temiz olanlarını seçtim.Çoğu yırtık pırtık olmuştu.
 
  Hala kitaplığımda Cin Ali ve topacı, atı, oyuncakları, topu, karagözlü kuzusu.
 
  Ve yangında ilk kurtarılacaklar arasında:)
 
 
 
 
 
 
 


1 Ekim 2012 Pazartesi

Renkli Düğmeler...

 
 
 
  Düğmeler ne kadar çok hayatımızda değil mi?pantolon, gömlek, hırka giyerken, nevresim geçirirken, yastık kılıfı takarken..
 
  Tuhafiye dükkanlarında küçüklüğümden beri hep dikkatimi çekmiştir düğme kutularının bulunduğu kısımlar.Hala bakarım yün, kurdele falan almaya gittiğimde.Ne kadar çok renk, şekil ve desen seçeneği var.Kocamanından tut da  hap gibi olanına kadar.İnsan hangisini alacağını şaşırıyor.
 
  Küçükken oyuncak bile yapmışlığım vardır.Büyük annemin bir dikiş kutusu vardı. Dış kısmı oymalarla süslenmiş, tamamen el yapımı.Onu ziyarete gittiğimizde içindeki iğnelerini alıp oyalanayım diye bana verirlerdi.Makaraları dizerdim, düzenlerdim.Bir tarafında da düğmeler vardı.Bayılırdım şıkır şıkır oynamaya, iplere dizmeye.Düğmelere ilgim çocukluktan kalma yani:)
 
 
 
 
  Geçmişi de çok eskilere dayanıyor düğmelerin.Düğmeler    yokken eski insanlar neler neler kullanmış giysilerinin iki parçasını bir araya getirebilmek için.Bitki parçaları, ağaç dalları, hayvan kemikleri ile iliklemeler yapmışlar.
 
İlk düğme de taaa milattan önce deniz kabuğunda yapılmış.Ne kadar güzel geliyor kulağa.
 
  Eskiden düğmeler kimine göre ilikleme aracı kimine göre statü belirleyen bir unsur olmuş.  Giysilerde kullanılmaya başlandığında oldukça pahallı imiş.Pahallı olduğundan zengin kadınlar elbiselerinde çok fazla kullanır olmuş.Çoğunlukla sağ ellerini kullanan hizmetçiler rahat ve hızlı ilikleyebilsin diye terziler hep sola dikmiş düğmeleri.Yüzyıllardır değişmemiş bu olay.Hala bayan giysilerinde düğmeler solda kendimiz giyindiğimiz halde:)