28 Kasım 2012 Çarşamba

Okuma Köşesi...


   Havalar soğudu ve artık evde daha çok vakit geçirir olduk.Evde dinlenecek, kitap okuyacak, kendimize vakit ayıracak zamanlarımız da bir hayli arttı.Hele de kitap okumayı sevenler için değerlendirilmesi gereken zamanlar çoğaldı.

   Ben dışarılarda pek kitap okuyamayanlardanım.Küçük bir çay bahçesinde, deniz kokusu eşliğinde sahilde bir bankta ya da sakin bir plajda şezlonga uzanmış okuyabilirim.Ama gürültülü patırtılı yerlerde kesinlikle beceremediğim bir şeydir.Bu nedenle bu zamanlar benim için kıymetli.Her zaman ev tercihimdir.

   Kitap okumayı sevenler de evin her köşesini kullanarak keyifle kitaplarını okuyabilirler.Güzel ışık alan bir berjerde, köşe takımının tam köşesinde, mutfakta pencere önünde duran bir masada, abajurun loş ışığı altında yatakta uzanarak kitap okumanın tadı çıkarılabilir.


  Belki de çok özel bir okuma köşesi oluşturulmalı.

  Benim içimi ısıtan ve bana huzur veren okuma köşesinde pencere önünde güzel tekli bir koltuk olsun.Ayağımı uzatacak bir puf, karanlık çöktüğünde beni ve kitabımı aydınlatacak bir okuma lambası, yanımda küçük bir sehpa üzerinde dumanı tüten bir fincan çay ya da kahve olsun.Bir de mümkünse dışarıda yağmur olsun.


 
 


 
 











  



23 Kasım 2012 Cuma

Hobbit:Beklenmedik Yolculuk/The Hobbit:An Unexpected Journey

 
 
 
Fantastik filmlerin hiç bir zaman bağımlısı olmadım.ilgimi pek çekmezdi.Oyuncu kadrosu iyiyse, tanıdık yüzler varsa izlerdim.
Ama sinemada izlemediğim bir seri var.O da Yüzüklerin Efendisi.Neredeyse 10 yıl önce afişlerine göz ucuyla afişlerine bakmaktan öteye geçmemişti benim için.Demek o zamanlar ilgimi çekmemiş. İki yıl önce izlediğimde pişman olmadım desem yalan olur.Neden bu gizemli, gerilim dolu, fantastik seriyi sinemada izlememişim kızdım kendime.
 
Şimdi de aklımda kalmasın diye Hobbit'e hazırlık yapıyorum.1937 yılında çocuklarına masal olsun diye yazmış Tolkien.Yüzüklerin Efendisi serisine giriş niteliğinde.Yüzük Hobbit'lere nasıl geçmiş bakalım ve macera nasıl başlamış.
 
Hobbit ile güzel bir serüvenin, büyülü bir hayal dünyasının içindeyim.Bilbo Baggins ile dağlara çıkıyorum, geçitlerden geçiyorum, zaman zaman görünmez oluyorum.
 
Güzel bir macera.Acaba bir kitaptan üç film nasıl çıkacak. Serinin ilk filmi 14 Aralıkta sinemalarda.
 
 
 
 


19 Kasım 2012 Pazartesi

Siyah, Beyaz, Gri..


Siyah, beyaz ve gri ne çok yerde gördüğümüz ve kullandığımız renkler. Birbiriyle de ne kadar uyumlu.
Beyazı herkes sever ve kullanır.Aydınlık ferah bir his uyandırır insanda.Temiz, saf ve masum bir renk.Bulunduğu ortamı geniş gösterir.Bütün renklerle de uyumludur.

Siyah nerde olursa olsun vazgeçilmezdir.Gizemli ve karanlıktır.Kendinden emindir.
Siyahla beyaz arasında da güzel bir denge ve aşk vardır.Aralarına bazen gri de girebilir.Sonrasında soğuk ve iç karartıcı da olabilirler.Ama yine de güzel bir uyum var aralarında.Zaten griyi her zaman severim.Siyah ve beyaza çok yakıştırırım.

Dekorasyonda da bir çok kişinin tercihidir bu üç renk.Üçü yanyana gelince güzel şeyler çıkabiliyor ortaya.Ama bu üç rengin yanına bir renk daha eklense hiç fena olmaz.Güzel canlı renklerle patlamalar oluşturulabilir.Farklı renk aksesuarlarla çok hoş uyumlar yakalanabilir.

Fuşya, mor, yeşil veya sarılar eklenebilir.
Çizgilerle, puantiyelerle ya da başka desenlerle  hareket kazandırılabilir.
Pencere önüne ya da sehpa üzerine bitkilerle canlandırılabilir.
Ahşap bir şeyler kullanılarak sıcak bir his uyandırılabilir






   Yer yer ahşap dokunuşlarla salonda şık ve sıcak bir görüntü oluşturulmuş.


 
 
 
   Yatak odasında da desenli yatak örtüsü, duvar kağıdı veya halıyla canlılık getirilebilir.
 
 
 
 
 
  Mutfakta da hiç fena olmamış.Hatta güzel olmuş:)
 
 
 


9 Kasım 2012 Cuma

Bu Sabah Yine Yağmur Var



Dün başlayan yağmur ve soğuk bugün de devam ediyor.
Aslında yağmuru çok severim.
Ama soğuk havayla birlikte gelince dün biraz şaşırttı
Sanki bir günde kış geldi
Hava durumunda hep söylediler
Sıcaklık 10-14 derece düşecek, kış kapıda diye
Havaların uzun süre iyi gitmesinden 10 derecelik sıcaklık neler hissettirir, nasıl üşütür unutmuşum.
Dün şemsiye tutan elim bir süre kendine gelemedi.
İnce bir gömlek ve yağmurlukla-annemin tabiriyle artist gibi-çıktığım için iliklerime kadar hissettim soğuğu.
İşe giderken kendimi evde battaniye altında, ayağımda patik, sıcacık bitki çayı yudumlarken hayal ettim belki hayali bile ısıtır diye.
Ama olmadı.

Akşam eve gelince hayallerimi gerçekleştirdim
Ve dün itibariyle karar verdim
Artık direnmeden tiril tiril gömleklerin üstüne hırka giyilmeli, kışlık kazaklar dolaplarda yerini almalı,
Lastik çizmeler kutularından çıkıp ayakkabılığa doğru yürümeli.

Haa bir de unutmadan iç ısıtıcı sıcak çikolata, salep, bitki çayı stokları bitmişse markete koşup doldurulsun.
Akşamları evde sıcak içecek keyfi başlasın
Kış geldi
Yuppi:)


 
 
 
 
 

4 Kasım 2012 Pazar

Kokulu Üzüm



   Üzüm yemeyi çok severim.Hele de kokulu üzümse yemeye doyamam.Karadenizli olanlar çok iyi bilir bu üzümü.İsabella üzümü olarak da bilinir.Kara üzüm diyen var.Çilek üzümü ya da rus üzümü diyen var.Ama bizim oralarda kokulu üzüm denir.Nemli bölgeleri çok sevdiği için Karadeniz bölgesinde yetişir sadece.Diğer bölgelerde olduğu duymadım.Belki yetişiyordur.

   Bir rivayete göre Karadenizde bir zamanlar Rumlar şarap yapmak için yetiştirmiş.Daha sonrasında pekmezi de yapılmış.

   Kokusu ve aromasıyla diğer üzümlerden farklıdır.Kabuğu biraz sert olduğu için yenmez.Etli, sulu kısmı kolaylıkla kabuğunda ayrılır.Dişlerle sıkıldığında hemen çıkar içindeki o güzel, sulu, ekşi kısmı.Çiğnemeye bile gerek yoktur.Kayar gider boğazdan aşağı.

  Faydası da yok değil.Kolesterolü düşürüyor, kanser hücrelerinin oluşumunu engelliyor, yağları eritiyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.



   Kokulu üzümü taze taze yemenin dışında suyu da çıkarılabilir.Tadı şahanedir ve bardak bardak içilebilir.Ben de bayram tatilinden dönerken getirdiğim kokulu üzümlerin bir kısmından üzüm suyu yaptım.Taneleri çok olsaydı tadı daha yoğun olurdu ve şeker koymaya da  gerek kalmazdı. Ama ben biraz koydum.

  Bir de kokulu üzümden samaksa denilen yöresel bir tatlı yapılır.üzüm suyu, un, süt, nişasta karışımı bir tatlıdır.Aslında hep farklı tarifleriyle karşılaştım samaksanın.Yapanlar kendi damak tadına göre farklı bir şeyler ekleyebilir bu tatlıya.

  Anneannemin bahçesinde küçükken çok olduğunu hatırlıyorum kokulu üzümden.Sepetler dolusu toplanırdı.Özel ahşap kocaman bir kapta suyu çıkarılırdı.Sürahilere koyar günlerce içerdik.Bir kısmında da dedem çok sevdiği için samaksa yapılırdı.

  Şanslıyım ki fındık ağaçlarının arasındaki kalın gövdeli kestane ağaçlarında hala sarılı duran kokulu üzümlerimiz var:)