27 Aralık 2012 Perşembe

Kartpostallaşma...

 
 


   Yılbaşının yaklaşması ile  kartpostallaşmalar başladı.Çocukluğumdan beri sevdiğim bir etkinliktir. Hatırlıyorum da eskiden ne çok kart atardı insanlar birbirine.Bayramda, yılbaşında, doğum günlerinde kart atma olayı ne kadar hoştu. Şimdi azaldı neredeyse yok gibi.

  Aynı şehirde yaşadığımız teyzemlerle, kuzenimle hep kartlaşırdık yılbaşında ve bayramlarda.Ne kadar mutlu olurdum. Yılbaşı, bayram yaklaştıkça bir telaş olur.Daha okumayı yazmayı bilmediği dönemlerde kuzenimden gelen kartlar teyzemin yazısıyla kuzenimin ağzından olurdu. Hala da saklarım o kartları. 

  İlkokuldayken bir kırtasiyeye girdiğimde hep dikkatimi çekerdi.Metal bir standı olurdu kartların.Ya kapı girişinde kaldırımda duvara dayanmış olurdu ya da içeride bir köşede. Silgi bile alsam o kartlara bakmadan geçemezdim. Ne çok çeşitleri olurdu. Şehir temalı, manzara fotoğrafları, bebek fotoğrafları, yılbaşı temalı.. 

  Benim en sevdiklerim hep yılbaşı temalı olanları olurdu.Genellikle kar manzaralı olurdu ve üzerinde simler olurdu.Belki de çocukluk işte simleri dikkatimi çekiyordu.Büyüdüm hala yılbaşı temalı olanları seviyorum.Sanırım hep seveceğim ve hep alacağım bir kısmını kendime saklamak bir kısmını da postalamak üzere.


   Son yıllarda gerçekten güzel kartlar yapıyorlar ve almadan duramıyorum. Bu konuda çok başarılı olanlar da var dikkatimi çeken. Sanırım bu yüzden küçük bir koleksiyon yapma fikri bile düştü aklıma.

  Kart konusunda Hallmark'ı çok beğeniyorum.kartların dışı ayrı güzel içi ayrı.İnternet sitesinde de oldukça fazla ve güzel çeşitler var. Tabi bir de Unicef  var. Bir takım aldım. Sanırım diğerlerini de alacağım.



 

 
 
 





24 Aralık 2012 Pazartesi

Örgü Zamanı..




  Havalar iyice soğudu.Ağaçlar iyice çıplaklaştı ve uykuya yattı.Eldivenler çıktı, bereler yerlerini aldı, atkılarla ağzımızı burnumuzu iyice sarar olduk.Yani kış iyice kendini hissettirdi.

  Eee havalar böyle soğuyup kar da yağmaya başlayınca sıcak içecekler elimizde, patikler ayağımızda evde daha fazla vakit geçirir olduk.Bu soğukta evde yapılabilecek de bir çok aktivite var.

  Benim sevdiğim aktivite ise bir şeyler örmek.Yazın sıcaktan yapılması mümkün olmayan bir aktivite elleri terleten ve çıkardığı sesle insanı delirten.Kışın ise insanı dinlendiren..

  Örgü merakım çok küçük yaşlarda başladı.Etrafımda sürekli bir şeyler üreten insanlar oldu.Annem örgüye meraklıydı, teyzelerim dantel yapardı, anneannemin yapmadığı iş yoktu dikiş, iğne oyası, örgü lif, kazak,yelek, süveter...anneannemin annesi bile alzheimer olana kadar elinden tığını bırakmadı.

  Hal böyle olunca ben de erken merak sardım.Erken olmasına erken oldu ama kendimi çok fazla geliştiremedim.

  Okula başlamamıştım daha bir karışlık örgü şişlerim oldu.Bazen boya kalemleri bazen de küçük şişlerim oldu elimde.

  İlk yaptığım şeyler o zamanlar çok moda olan örgü el bezleri ve küçük paspaslar oldu. Büyüdüğümde ise anneannemin yardımıyla kendime önü saç örgüsü modelinde  olan boğazlı bir kazak, düz örgü bir hırka ve yelek ve örgü lif oldu.Hala da beceremem birine sormadan kolu, yaka kısmı nasıl kesilecek.

  Bir de iki sene önce bir hevesle yine canım anneannemden beş şişle yapılan patiklerden öğrenmiştim ama sonra unuttum nasıl başlandığını.

  Son zamanlarda da bolca atkı ve bere yapmaktayım.Ama öyle tablo gibi desenler yapamıyorum.Düz, ters, haraşo, pirinç, lastikten öteye gidemedim.bir de delikli bir çeşit biliyorum atkılarda sık kullandığım o kadar:)








 
 

 

19 Aralık 2012 Çarşamba

Orta Dünya'ya Yolculuk


 
 
  Bekledik bekledik ve nihayet dün akşam Hobbit'e gidebildim.Orta Dünya'ya küçük maceralı bir yolculuk yaptık.Hem de 169 dakika ve 3 boyutlu bir yolculuktu.
 
  Filmi beğenmeyenler de vardır mutlaka.Masalsı macerayı çocuksu bulanlar da vardır.İlk yarıyı sıkıcı bulanlar olmuş.Benim de işten yorgun çıkıp soğuktan sıcak sinema salonuna girince bir ara içim geçmedi değil.İlk yarım saat içinde oldu.Ama hemen kendime geldim.
 
   Zaten asıl macera da bundan sonra başladı.Yer yer espri dolu, komik bulduğum zaman zaman da heyecandan elimi yumruk yapıp sıktığım sahneler de vardı.
 
  Kimi zaman da eleştiri alsa da kitapta olmayan Peter Jackson'ın yaptığı sürprizler heyecanlı ve hoştu.
 
  Bugün eve gelince de kamera arkası görüntülerini izledim.Bilgisayar yardımıyla neler yapılmış neler.Kaç çeşit kamera kullanılmış.Yeni Zelanda'da ne keşifler yapılmış.Çıkın Çıkmazı denilen güzel bir Hobbit yuvası ve köyü kurulmuş.İyi emek harcanmış.
 
  Yüzüklerin Efendisi'nde olduğu gibi bu filmde de favori karakterim Gri Gandalf oldu.Uçuşan pelerini, kafasında gri kukuletası, uzun saçları ve elinde asasıyla yine karizmatikti.
 
  Tabi bir de sinemada ki bir aksaklıktan türkçe dublaj izledik.Cücelerin bir yerde söylediği şarkı bile türkçeye çevrilmiş ve hiç olmamıştı.Gandalf'ı da İstemi Betil'in sesi olmadan yadırgamadım değil.
 
  Herşeye rağmen güzeldi.
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


14 Aralık 2012 Cuma

Müstamel Eşya Evi



    Son zamanlarda vintage mobilya ve aksesuarlar ne kadar popüler olmaya başladı.Ben de bu akıma takılmış durumdayım.
 
   Evlerini alışılmışın dışında dekore etmek isteyenler vintage ürünler satan mağazaların, antikacıların veya ikinci el eşya satan dükkanların kapılarını aralar oldu.Eski eşyaların yeniden değerlendirilmesi adına evlerde, ofislerde ve kafelerde bu tip eşyaları görmek çok hoş.
 
   Eski eşya deyince kiminin burnuna rutubet veya küf kokusu gelir.Kimi zaman da yaşanmışlık hissi uyandırır insanda.Mutlaka insanı cezbeden bir tarafı vardır.Bir eskiciye ya da antikacıya girildiğinde ne çok eşya dikkat çekiyor ve alıp eve götüresi geliyor insanın.Anneanne ve babaanne evine gidildiğinde göz koyulan, "bu benim olmalı" denilen bir kaç parça eşya kestirir insan gözüne.
  Benim de var böyle aklımda olan parçalar.Eski bir saat, konik ayaklı sehpa, oturulduğunda yayları hissedilen kolları ahşap koltuk...

  Bir de arkadaşım Derya ile aklımız da olan bir parça var anneannesi Necla teyzenin evinde pencere önünde bir köşe koltuğu.Şöyle tarif edeyim; hani genellikle yatak odalarında kullanılan uzanma koltukları vardır hatta bazıları  salonda da kullanır.sanki iki uzanma koltuğunun birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir köşe ve pencere önünde:)
 
  Modern yaşamın içinde dekorasyonda bu tip parçaların kullanılmasının evlere farklı bir nefes getireceğini düşünmekteyim.Artık tek düze koltuk takımları, yemek odası takımları günümüze uyarlanmış ya da eski, kullanılmış vintage parçalarla kombin edilerek tek düzelikten çıkmaya başladı.
 
  Evlerde böyle vintage ruhunu yaşatmak isteyenler ve benim de çok beğendiğim, ilgimi çeken bir adres var.
  Mimar Aslı Kendiroğlu'nun yarattığı Müstamel Eşya Evi.Vintage yerine ikinci el anlamında "Müstamel" ifadesini kullanması da çok manidar:)
 
  1950-1970 arası döneme ait aydınlatma, mobilya, aksesuarlarla dolu bir ev.Ama öyle toz, toprak, küf içinde eşyalar yok burada.Cilası yenilenmiş, döşemelik kumaşı değiştirilmiş, iskeleti sağlamlaştırılmış, bakımdan geçmiş eşyalar var hayranlık uyandıran.
 
  Mimar hep eski eşyalara ilgi duymuş ve bir araya toplamış yurt dışı gezilerinde ve İstanbul'daki eskicilerde beğendiği eşyaları.Önce Nişantaşı'nda açmış mağazasını.Daha sonra Çukurcuma'ya taşımış.Eskiye talep çok olunca hep eskiyi yenilemiş ve aslına uygun yeniden üretmeye başlamış.Sevdiğiniz bir koltuk veya sehpa mı var aynısında istediğiniz kadar alabilirsiniz.Hem de hiçbir ayrıntısı bozulmadan.
 
  Aslında ekranlarda da gördüğünüz parçalar var.Mesela Yalan Dünya dizisinde Açılay ve Deniz'in evindeki koltuklar, sehpalar ve bazı aydınlatmalar, Öyle Bir Geçer Zamanki dizisinde Cemile ve Ali Kaptanın evindeki eşyalar ve Beyaz Show'daki koltuk ve sehpalar.
 
  Bence evlerine renk getirmek isteyenlerin ve vintage ruhunu yaşatmak isteyenlerin mutlaka uğraması gereken bir adres.Çukurcuma'da Turnacıbaşı caddesinde 38 numarada.
Aslı Hanım'ın ellerine ve emeğine sağlık.
 
 Benim de aklımda olan henüz gidemediğim, gidip almak istediğim koltuklar var altta görünen:)
 
 
 
 


  Bu arada fotoğraflar Facebook sayfasından.İlginizi çektiyse ve diğer ürünleri merak ediyorsanız Facebook sayfasına bir göz atın.çok şey bulacağınıza eminim:)


10 Aralık 2012 Pazartesi

Yılbaşı Yaklaşıyor:)

 
 
Havalar iyice soğudu ve kış kendini hissettirdi.Kışın en sevdiğim zamanlarıdır aralık ayının gelmesi ve yılbaşının yaklaşması.Her taraf ışıl ışıl olmaya başladı bile.Mağazalarda ve evlerde yılbaşı ruhu dekorasyona yansıdı çoktan.Bu soğukta iç ısıtan birçok ayrıntı göze çarpar oldu.
 
Mağaza vitrinleri kar taneri ile doldu
Kırmızılı, lameli, doreli süslerle ışıl ışıl oldu
 
Çam ağaçları kutularından çıktı ve süslendi bir çok evde
Kardan adamlı ve Noel babalı biblolar mağazalardan evlerdeki raflara ve sehpalara taşındı
Fırından çıkan kurabiyeler çam ağacı şeklini aldı
Kahveler, çaylar kış temalı kupalarda içilir oldu
 
Hediye çekilişleri yapıldı
Kimisi hediyelerini çoktan aldı ve paketledi bile
Henüz alamayanlarda ise bir telaş
Olsun en güzel telaşlardan hediyeleşme işi
 
En sevdiğim etkinlik ise kartpostal gönderme
Küçüklükten beri severim ve hala saklarım gelen kartpostallarımı
Ve hala  çok severim göndermeyi de  almayı da:)
 
 

                       Yeme de seyret cinsinden kurabiyeler:)
 
 
 

                               Kış temalı kupalara bayılıyorum:)
 
 
                                  Çam ağaçlarının ise her boyu güzel..
 


28 Kasım 2012 Çarşamba

Okuma Köşesi...


   Havalar soğudu ve artık evde daha çok vakit geçirir olduk.Evde dinlenecek, kitap okuyacak, kendimize vakit ayıracak zamanlarımız da bir hayli arttı.Hele de kitap okumayı sevenler için değerlendirilmesi gereken zamanlar çoğaldı.

   Ben dışarılarda pek kitap okuyamayanlardanım.Küçük bir çay bahçesinde, deniz kokusu eşliğinde sahilde bir bankta ya da sakin bir plajda şezlonga uzanmış okuyabilirim.Ama gürültülü patırtılı yerlerde kesinlikle beceremediğim bir şeydir.Bu nedenle bu zamanlar benim için kıymetli.Her zaman ev tercihimdir.

   Kitap okumayı sevenler de evin her köşesini kullanarak keyifle kitaplarını okuyabilirler.Güzel ışık alan bir berjerde, köşe takımının tam köşesinde, mutfakta pencere önünde duran bir masada, abajurun loş ışığı altında yatakta uzanarak kitap okumanın tadı çıkarılabilir.


  Belki de çok özel bir okuma köşesi oluşturulmalı.

  Benim içimi ısıtan ve bana huzur veren okuma köşesinde pencere önünde güzel tekli bir koltuk olsun.Ayağımı uzatacak bir puf, karanlık çöktüğünde beni ve kitabımı aydınlatacak bir okuma lambası, yanımda küçük bir sehpa üzerinde dumanı tüten bir fincan çay ya da kahve olsun.Bir de mümkünse dışarıda yağmur olsun.


 
 


 
 











  



23 Kasım 2012 Cuma

Hobbit:Beklenmedik Yolculuk/The Hobbit:An Unexpected Journey

 
 
 
Fantastik filmlerin hiç bir zaman bağımlısı olmadım.ilgimi pek çekmezdi.Oyuncu kadrosu iyiyse, tanıdık yüzler varsa izlerdim.
Ama sinemada izlemediğim bir seri var.O da Yüzüklerin Efendisi.Neredeyse 10 yıl önce afişlerine göz ucuyla afişlerine bakmaktan öteye geçmemişti benim için.Demek o zamanlar ilgimi çekmemiş. İki yıl önce izlediğimde pişman olmadım desem yalan olur.Neden bu gizemli, gerilim dolu, fantastik seriyi sinemada izlememişim kızdım kendime.
 
Şimdi de aklımda kalmasın diye Hobbit'e hazırlık yapıyorum.1937 yılında çocuklarına masal olsun diye yazmış Tolkien.Yüzüklerin Efendisi serisine giriş niteliğinde.Yüzük Hobbit'lere nasıl geçmiş bakalım ve macera nasıl başlamış.
 
Hobbit ile güzel bir serüvenin, büyülü bir hayal dünyasının içindeyim.Bilbo Baggins ile dağlara çıkıyorum, geçitlerden geçiyorum, zaman zaman görünmez oluyorum.
 
Güzel bir macera.Acaba bir kitaptan üç film nasıl çıkacak. Serinin ilk filmi 14 Aralıkta sinemalarda.
 
 
 
 


19 Kasım 2012 Pazartesi

Siyah, Beyaz, Gri..


Siyah, beyaz ve gri ne çok yerde gördüğümüz ve kullandığımız renkler. Birbiriyle de ne kadar uyumlu.
Beyazı herkes sever ve kullanır.Aydınlık ferah bir his uyandırır insanda.Temiz, saf ve masum bir renk.Bulunduğu ortamı geniş gösterir.Bütün renklerle de uyumludur.

Siyah nerde olursa olsun vazgeçilmezdir.Gizemli ve karanlıktır.Kendinden emindir.
Siyahla beyaz arasında da güzel bir denge ve aşk vardır.Aralarına bazen gri de girebilir.Sonrasında soğuk ve iç karartıcı da olabilirler.Ama yine de güzel bir uyum var aralarında.Zaten griyi her zaman severim.Siyah ve beyaza çok yakıştırırım.

Dekorasyonda da bir çok kişinin tercihidir bu üç renk.Üçü yanyana gelince güzel şeyler çıkabiliyor ortaya.Ama bu üç rengin yanına bir renk daha eklense hiç fena olmaz.Güzel canlı renklerle patlamalar oluşturulabilir.Farklı renk aksesuarlarla çok hoş uyumlar yakalanabilir.

Fuşya, mor, yeşil veya sarılar eklenebilir.
Çizgilerle, puantiyelerle ya da başka desenlerle  hareket kazandırılabilir.
Pencere önüne ya da sehpa üzerine bitkilerle canlandırılabilir.
Ahşap bir şeyler kullanılarak sıcak bir his uyandırılabilir






   Yer yer ahşap dokunuşlarla salonda şık ve sıcak bir görüntü oluşturulmuş.


 
 
 
   Yatak odasında da desenli yatak örtüsü, duvar kağıdı veya halıyla canlılık getirilebilir.
 
 
 
 
 
  Mutfakta da hiç fena olmamış.Hatta güzel olmuş:)
 
 
 


9 Kasım 2012 Cuma

Bu Sabah Yine Yağmur Var



Dün başlayan yağmur ve soğuk bugün de devam ediyor.
Aslında yağmuru çok severim.
Ama soğuk havayla birlikte gelince dün biraz şaşırttı
Sanki bir günde kış geldi
Hava durumunda hep söylediler
Sıcaklık 10-14 derece düşecek, kış kapıda diye
Havaların uzun süre iyi gitmesinden 10 derecelik sıcaklık neler hissettirir, nasıl üşütür unutmuşum.
Dün şemsiye tutan elim bir süre kendine gelemedi.
İnce bir gömlek ve yağmurlukla-annemin tabiriyle artist gibi-çıktığım için iliklerime kadar hissettim soğuğu.
İşe giderken kendimi evde battaniye altında, ayağımda patik, sıcacık bitki çayı yudumlarken hayal ettim belki hayali bile ısıtır diye.
Ama olmadı.

Akşam eve gelince hayallerimi gerçekleştirdim
Ve dün itibariyle karar verdim
Artık direnmeden tiril tiril gömleklerin üstüne hırka giyilmeli, kışlık kazaklar dolaplarda yerini almalı,
Lastik çizmeler kutularından çıkıp ayakkabılığa doğru yürümeli.

Haa bir de unutmadan iç ısıtıcı sıcak çikolata, salep, bitki çayı stokları bitmişse markete koşup doldurulsun.
Akşamları evde sıcak içecek keyfi başlasın
Kış geldi
Yuppi:)


 
 
 
 
 

4 Kasım 2012 Pazar

Kokulu Üzüm



   Üzüm yemeyi çok severim.Hele de kokulu üzümse yemeye doyamam.Karadenizli olanlar çok iyi bilir bu üzümü.İsabella üzümü olarak da bilinir.Kara üzüm diyen var.Çilek üzümü ya da rus üzümü diyen var.Ama bizim oralarda kokulu üzüm denir.Nemli bölgeleri çok sevdiği için Karadeniz bölgesinde yetişir sadece.Diğer bölgelerde olduğu duymadım.Belki yetişiyordur.

   Bir rivayete göre Karadenizde bir zamanlar Rumlar şarap yapmak için yetiştirmiş.Daha sonrasında pekmezi de yapılmış.

   Kokusu ve aromasıyla diğer üzümlerden farklıdır.Kabuğu biraz sert olduğu için yenmez.Etli, sulu kısmı kolaylıkla kabuğunda ayrılır.Dişlerle sıkıldığında hemen çıkar içindeki o güzel, sulu, ekşi kısmı.Çiğnemeye bile gerek yoktur.Kayar gider boğazdan aşağı.

  Faydası da yok değil.Kolesterolü düşürüyor, kanser hücrelerinin oluşumunu engelliyor, yağları eritiyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.



   Kokulu üzümü taze taze yemenin dışında suyu da çıkarılabilir.Tadı şahanedir ve bardak bardak içilebilir.Ben de bayram tatilinden dönerken getirdiğim kokulu üzümlerin bir kısmından üzüm suyu yaptım.Taneleri çok olsaydı tadı daha yoğun olurdu ve şeker koymaya da  gerek kalmazdı. Ama ben biraz koydum.

  Bir de kokulu üzümden samaksa denilen yöresel bir tatlı yapılır.üzüm suyu, un, süt, nişasta karışımı bir tatlıdır.Aslında hep farklı tarifleriyle karşılaştım samaksanın.Yapanlar kendi damak tadına göre farklı bir şeyler ekleyebilir bu tatlıya.

  Anneannemin bahçesinde küçükken çok olduğunu hatırlıyorum kokulu üzümden.Sepetler dolusu toplanırdı.Özel ahşap kocaman bir kapta suyu çıkarılırdı.Sürahilere koyar günlerce içerdik.Bir kısmında da dedem çok sevdiği için samaksa yapılırdı.

  Şanslıyım ki fındık ağaçlarının arasındaki kalın gövdeli kestane ağaçlarında hala sarılı duran kokulu üzümlerimiz var:)



31 Ekim 2012 Çarşamba

The Tall Man-Sır





 
 
  Eskiden pek severdim korku, gerilim dolu filmleri.Kimi sahnelerinde gözlerimi, kulaklarımı kapatsam da izlerdim.Bir süre izlemediğim dönem de oldu.Sanırım bir çok filmde aynı konunun işlenmesi sıktı beni.
  Bir grup gencin bir dağ ya da göl evinde mahsur kalıp sırayla ortadan kaybolduğu veya kolu, bacağı, kafa derisi kopan, sırtından bir kancaya takılarak psikopat bir adam tarafından işkence edilen insanların olduğu filmler çoktur.Bir süre sonra ne olacağı da tahmin edilir bu filmlerde.
Tabi bunların yanında izlemekten keyif aldığım beni gerçekten gerebilecek filmler de yok değil.
 
  Uzun bir korku, gerilim filmi arasından sonra dün gece izlediğim bir film "The Tall Man".Afişini ilk gördüğümde kesin elinde bıçak ya da balta ile insanları öldüren bir adam var dedim ve yanıldım.
 
  Hemen çok kısa bahsedeyim
 
  Filmdeki kahramanımız Julia küçük bir köyde hemşirelik yapıyor ve oğluyla yaşıyor.Köyde küçük çocuklar ortadan kaybolmaya başlar ve bunu uzun boylu bir adamın yaptığına inanılır.Bir gece Julia'nın oğlu da kaçırılır.Oğlunu bulmaya çalışırken de saklı kalmış sırlar ortaya çıkmaya başlar.
 
  Gerçekten sürprizlerle dolu bir filmdi ve sonuna kadar şaşırtıcıydı.Bu filmi sevmeyenler de olmuştur, kötü mesaj verdiğini düşünenler de.Ama izlenmeyecek bir film değildi.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Sarı Sonbahar...


Yaz mevsimi ile kış arasında bir geçiş mevsimidir sonbahar
23 Eylülde başlasa da geç hissettirmiştir kendini
Kışın habercisidir
Kışa hazırlık yapılması için uyarılar verir

Doğada bir telaş vardır
Ne de olsa uzun, soğuk bir uyku var önlerinde
Ağaçlar yeşilden sarıya boyanır.
Mevsim değişti ya kostüm değiştirmek gerek

Yaprakları döküldükçe zehirlerinden arınırlar.
Büyük bir yük kalkar üstlerinden

Hava sürekli değişir sonbaharda.
Giysi seçmek bile zorlaşır
Az biraz yağmur,  rüzgar estikçe de çokça yaprak yağar gökyüzünden

Yürürken ezilen yapraklardan çıkan ses kuş cıvıltılarına karışır
Son kuşlardır uçuşanlar

Şehrin rengi başkadır artık
Manavdaki meyvelerin rengi bile değişmiştir
Heryerde sarı bir örtü

Kimine göre huzur kimine göre hüzündür sonbahar
Ne sıcaktır ne soğuk
Güneş bazen saklar kendini bulutların arasına bazen de göz kırpar
Deli gibi coşar yağmur.Ardından bulutlara taç yapar gökkuşağından

Yürüyüşlerin yaprak çıtırtıları arasında anlam kazandığı mevsimdir
Hüzünlü bir huzur veren..






12 Ekim 2012 Cuma

Dünya Ninnileri/Lullabies of the World

Bebeklerin ilk duyduğu ezgidir anne sesinden ninniler.
Ağlamasını durdurmak için veya uyutmak için mırıldanılır.
Bazen huzur verir insana bazen de hüzünlendirir

Kimi zaman bilinen ninnileri söyler anneler kimi zaman da kendi uydurur
Bir çok annenin vardır kendi uydurduğu ninniler.
Bebeğiyle konuşur gibi söylediği.

Türkçe ninnilerin dışında annelerin bebeklerine dinletebilecekleri bir de Dünya Ninnileri var.Epeydir var aslında. Büyüklerin bile ilgisini çekebilecek ninniler.
Bazı ülkelerin kendi dillerinde söylenmiş ve animasyonlarla birleştirilmiş ninnilerden oluşuyor.Bizim herkesin bildiği ve annesinden dinlediği ninnimizi Mircan Kaya seslendirmiş.

Hem ninniler hem de animasyonlar etkileyici ve de ilginç.Rus yapımcı Elizaveta Skvorcova yönetmenliğini yapmış.Şimdiye kadar 20 tane yapılmış.Hangileri var buradan bakılabilir.

Cut-out animasyon tekniğiyle yapılmış.Kesme ve çıkarma yapılıyor.Figürler kağıt veya metal üzerine çiziliyor ve kesilip çıkarılıyor.Daha sonra da kamera altında hareket ettiriliyor.Figürler bizim Hacivat-Karagöz gibi parçalardan oluşuyor.Baş, boyun, gövde, kollar ve bacaklar ayrı ayrı kesiliyor ve çeşitli tekniklerle birleştiriliyor.
Bu teknik figürlerin hareketlerini de sınırlamıyor değil.Haliyle hikayeleri de sınırlıyor bu durum.ama yine de değişik, ilginç, güzel şeyler ortaya çıkmış.

Bizim ninnimizin dışında benim favorim Fransa'nın ninnisi oldu.İki gün önce öpüp kokladığım canım Bulut'umun da favorisi Afrika ninnisiymiş.Annesi Ayşegül çok sevdiğini söyledi.

Bakalım sizin favoriniz hangisi olacak:)







9 Ekim 2012 Salı

Dünya Posta Günü



Bugün Dünya Posta Günü.Sessiz sedasız anılan bir gün.Mektuplaşmanın, kartpostal göndermenin neredeyse tükendiği bir zamanda bu günü anımsamak istedim.

Ülkemizin de üye olduğu ve 191 üyeden oluşan Dünya Postalar Birliği İsviçre'nin Bern kentinde 9 Ekim 1874 tarihinde kurulmuş.Her yıl 9 ekimde Dünya Posta Günü kutlanır olmuş.

8-10 ekim arası Ankara, İstanbul  ve İzmir'de özel pul sergileri düzenlenecek.Ayrıca özel tarih damgalı zarflar da satışa çıkacak.İlgililere duyurulur.

Artık postacıların mektup, kartpostal getirmediği bir dönemde, herşeye rağmen ayakta kalan bir sektör ve günü kutlu olsun:))

Bilgi için PTT

5 Ekim 2012 Cuma

Büyümeyen Çocuk Cin Ali...


   1970 ve 80'li yıllarda bir çok kişinin kahramanı olmuştur Cin Ali.

   Çocuklar okumayı kolay öğrenebilsin diye 1968 yılında bir ilkokul öğretmeni Rasim Kaygusuz tarafından yaratılmış bir kahraman.Selçuk Seymen de resimlemiş.Rasim Kaygusuz Anadolu'yu köy köy, kasaba kasaba dolaşarak kitapları tanıtmış ve sevdirmiş.

  Yaramaz, maceradan maceraya koşan, başında kasketi olan ama giysisi olmayan birkaç çizgiden oluşan bir karakter.Zaman  zaman görünümünde değişiklikler yapılmış.Papyon takmış, ayakkabı giymiş.Hep başucu kitabı olmuş bir çok çocuk için.Çöp adam şeklinde olduğu için kolayca çizilebilmiş ayrıca çocuklar tarafından.

   Okul müfredatındaki macerası artık ilgi çekmediği için 2005 yılında son buldu.Günümüze uygun, çocukların ilgisini çekecek şekilde dizayn edilip tekrar raflardaki yerini alacağı günü iple çekmekteyim.



 
   10 kitaptan oluşuyor Cin Ali serisi.Her kitabın kapağı ayrı renk.Sayfalarında renk kullanılmamış. Sadece son sayıda turuncular var yer yer.Birinci sayının kapağını açınca ilkokul öğretmenlerine tavsiyeler var.
 
   Tüm kitaplarda resimlerin altında noktalı çizgilerle boşluklar bırakılmış çocuklar tarafından doldurulacak.Neler neler yazılabilir.Ot, at, Suna, anne, araba, kedi, sandalye, masa, topaç, kova, havuz, taksi, salıncak....
 
   Kitaplar kolaydan zora doğru sıralanmış ve sıra ile okutulması gerektiği de vurgulanmış.
 
   Ben Cin Ali ile ilkokula başlamadan tanıştım.Dayımın kitaplığında serinin birkaç kitabı vardı.Dikkatle incelerdim resimlerini.Kızların eteklerini, saçlarını, ağacı, masayı boyamışlığım vardır.
 
   İlkokula başlayınca başka bir Ali aldırdılar bize. O da 10 kitaptan oluşuyordu.Ama Cin Ali değildi.
 
  Hep aklımda kaldı.
  Üniversite yıllarında tesadüfen eski test kitapları satan bir kitapçıda rastladım.Heyecandan ne yapacağımı bilemedim.Hemen içlerinden en temiz olanlarını seçtim.Çoğu yırtık pırtık olmuştu.
 
  Hala kitaplığımda Cin Ali ve topacı, atı, oyuncakları, topu, karagözlü kuzusu.
 
  Ve yangında ilk kurtarılacaklar arasında:)